Martılar ve İnsanlar

Richard Bach, Martı Jonathan’da insanı, insanın acizliğini, onun mevcut varlığını, bugününü, geleceğini, hayal gücünü kontrol eden bağımlılıklarını, korkularını anlatır.

Kitabın kahramanı Martı Jonathan ise martıların (daha doğrusu insanın) kıyılara, kırıntılara köle olmuş yaşamlarına başkaldırıyı ifade eder. Martılar, geniş topluluklar halinde hareket ederler; birlikte avlanır, dinlenir, birlikte yuva yaparlar. Tabii ki martılar üzerinden bir analoji yaparak insanı ve onun yaratmış olduğu kültürü tartışmak doğru değil; zira martıları su kıyılarına bağımlı kılan onların doğal yaşamla kurdukları bağdır. İnsanın bağımlılıkları ise doğal yaşamın değil, yine insan eliyle inşa edilen uygarlığın bir sonucudur. Zaten Richard Bach’ın maksadı da martı ile insanı özdeşleştirmek değil, anlatmak istediği hususu güçlü bir biçimde resmedebilme arzusudur, bunu da yapmıştır. İnsanın bağımlılığı biyolojik değil, ideolojiktir İnsanın bağımlılıklarının sınıf ve cinsiyet gibi aidiyetlerinin olduğunu da ifade etmeden geçmemek lazım. İnsan dediğimiz varlık homojen olmadığından, onun bağımlılıklarının nedenleri de farklıdır. Mesela bir patronu kölesi olduğu paraya bağlayan nedenlerle bir işçiyi kölesi haline getirildiği paraya bağımlı kılan nedenler taban tabana zıttır. Keza bir kadının mutsuz olduğu bir evliliğe, ilişkiye katlanma nedenleri ile bir erkeğin nedenleri farklıdır. Başka koşullarda birbirlerine bir saat bile katlanamayacak çiftler, kimi ihtiyaçları, korkuları ve dış etkenlerden dolayı birbirlerine yıllarca, bazen bir ömür boyu katlanabilmektedirler.

Bir başka husus ise şudur: Martı, içinde bulunduğu durumu bir tür bağımlılık, kölelik olarak düşünmez, hissetmez, bu onun için olması gerekendir, tek gaye hayatta kalmaktır.

İnsan ise içinde bulunduğu durumu bilir, bundan şikâyet eder ama değiştirmek yerine, gerekçeler sıralayarak onu devam ettirir. Kıyılara bağımlı yaşamak martı olmanın doğasıdır, insanın değil. İnsan martı değildir, başka bir kültür yaratabilir.