Efsane ve Gerçek

Rivayet olunur ki Roma İmparatoru II. Claudius savaşa gönderecek asker bulmakta zorlanmaya başlar. Çünkü hiç kimse eşini ve sevgilisini geride bırakıp savaşa gitmek istemezmiş.

Bunun üzerine II. Claudius (MS 270) bir ferman yayınlayarak evlenmeyi yasaklar. Lakin Roma kilisesinin “iyi kalpli” rahibi Aziz Valentine, imparatorun fermanına kulak asmayarak askerleri evlendirmeye devam eder. Kötülüğün habercileri bu durumu imparatora duyurmakta gecikmezler; bunun sonucunda da Aziz Valentine, imparatorun emriyle öldürülür (14 Şubat 270).

Bu durum üzerine Roma Kilisesi karar alarak, 14 Şubat tarihini “Aziz Valentine Günü” ilan eder.

Bir başka rivayet ise bize şunu anlatır: M.S. 270 yılında Roma İmparatorluğu henüz Hristiyanlığı resmi dini olarak kabul etmemiştir.

Romalı Aziz Valentine Hıristiyanlığı seçer ve bundan vazgeçmeye yanaşmadığı için İmparator II. Claudius tarafından öldürülür. Aziz Velentine’nin ölümünden iki yüz küsur yıl sonra Papa Gelesius, Aziz Valentine’nin adını yaşatmak maksadıyla 14 Şubat tarihini  “Aziz Valentine Günü” ilan eder.

Tabii ki bu hususa ilişkin daha birçok rivayet mevcuttur ama asıl konuşmak istediğimiz bu değil, onun için bu kadarıyla yetinerek asıl mevzuya dönmek isterim.

Eski Roma’da ne olduysa oldu, bildiğimiz şudur ki 1840 yılına kadar Roma’da yaşandığı varsayılan bu hikâyeden kimselerin haberi olmadı. Haberi olan olduysa da bu hikâye, kimseler için özel bir anlam ifade etmedi.

Ta ki 1840 yılında Amerikalı Esther Howland adında genç bir kadın, 14 Şubat tarihinde sevgilisine bir kart yazıncaya kadar.

Bu tarih itibariyle her yıl 14 Şubat’ta sevgililer birbirlerine kart yazmaya başlar. Lakin bu, ABD’de ve kimi Batılı ülkelerde küçük bir azınlık tarafından benimsenir.

Ve Aziz Valentine keşfedilir…

Kapitalizm tarafından keşfedilen, daha doğrusu değer kazanan yalnızca Aziz Valentine değildir. Kapitalizm, birçok efsaneyi tüketim kültürünün malzemesi haline getirmek maksadıyla adeta yeniden keşfetmiştir.

Noel Baba’nın başına gelenler hepimizin malumudur. Aziz Valentine de Noel Baba’nın akıbetinden kurtulamayarak tüketim kültürünün ikonlarından biri olmuştur.

Hem de “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” diyen Müslüman mahallesinde bile alıcısı olan bir ikona dönüştürülmüştür. 14 Şubat’ı kutlamayan ve bugünün sembolü olan eşyaların satışını yasaklayan ülkelerin gerekçesi ise tüketim karşıtlığı değil, bugünün Hristiyanlıkla olan bağıdır.

Peki, nasıl oluyor da bir efsane bir anda yeryüzüne indiriliyor ve akla gelmeyecek topluluklarda bile bir ikon hâline gelebiliyor? Bu sorunun cevabı, kapitalizmin işleyiş yasasının olmazsa olmazlarından biri olan tüketimin örgütlenmesi ilkesinde saklıdır.

Kapitalist sistemde tüketim, yukarıdan aşağıya örgütlenir.

Kapitalizm önce neyin ihtiyaç hâline getirilmesine karar verir, sonra da kitleleri buna inandırmaya koyulur.

Günümüz insanı, kapitalizm tarafından atomize edilmiş ve kendi başına bir şey ifade etmeyen bir varlığa dönüştürülmüştür.

Hâl böyle olunca da yoğun ideolojik propaganda, reklamın ve medyanın gücüyle kuşatılmış olan insan, kısa sürede kendinden beklenen davranışı gösterebilmekte ve sistem tarafından “ihtiyaç” diye sunulanı kolayca benimseyebilmektedir.

Yılbaşı, 14 Şubat, Anneler Günü, Babalar Günü vb. günlerin nerdeyse bütün dünyada ve çoğunluk tarafından kabul görmesinin nedeni bununla ilgilidir.

Evet, 14 Şubat’ın bütün dünyada milyarlarca insanda sentetik bir duygu hâli yaratarak yeni bir ikona dönüşmesi, kapitalizm tarafından örgütlenmiş bir cinnet durumudur. Öyle ki yüz milyonlarca insan, sırf 14 Şubat olduğu için öpüşüyor, çiftleşiyor, evleniyor ve birbirleriyle buluşuyor.

Yüz milyonlarca insan, birbirine hediye alıyor. Sevgilisi olmayanlar kendilerini eksiklik hissederek üzüntü yaşıyor.

İnsan, tarihin hiçbir döneminde hiçbir şey hissetmeden, sırf belirlenmiş “makul insan” modeline uygun davranarak fark edilmek, kabul görmek için bu derece aşağılık bir duruma düşmemiş, düşürülmemiştir. Bu durum, insan aklına ve insanın biyolojik varoluşuna hakarettir.