YA SÜREKLİ DEVRİM YA KARŞI DEVRİM!

Doğada olduğu gibi toplum ya da insan yaşamında da kural, sürekliliktir. Hiçbir şey sabitlenemez, hiçbir şey aynı kalmaz. Ya sürekli kendini yeniler, aşar ya da yerini karşı devrime bırakır. Burada karşı devrimden kastım, yıkımdır. Buradan hareketle Rusya ve Çin üzerine söz almak istiyorum. Her iki ülke de gerek nüfus yoğunlukları gerek kontrol ettikleri coğrafyanın büyüklüğü gerekse de doğal zenginlikleri bakımından dünyanın gidişatını değiştirebilecek potansiyele sahiptirler. Bu hep böyleydi, şimdi daha fazla böyledir.

Tarihteki ilk sosyalist devrimlerin bu iki ülkede ortaya çıkmış olması beklenen bir durum olmasa da Avrupa devrimleri yardıma yetişmezse ayakta kalacakları ihtimal dâhilinde görülmese de yukarıda sıraladığım özellikleri dolayısıyla bu iki ülkenin devrimleri dünyanın gidişatını değiştirebilirdi. Lakin bunun ön şartı, devrimin devam ettirilmesi ve ilkelerine bağlılık idi.

Her ikisine de bağlı kalınmadı, devrimin devamlılığı yerine, kazanılan iktidarın korunması seçildi. Devrimin ilkelerinin yerine, iktidar olmanın sürekliliğine uygun ilkeler ikame edildi ve karşı devrime davetiye çıkarılmış oldu.

İktidarı sürdürmek adına, devrimi yapan kitlelerle baskı altına alındı ve bu ülkeler adeta açık hava hapishanesine dönüştürüldü.

Herkesin karnının doyuyor olması, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçların herkese sunulması yeter sanıldı, oysa duvarın arkasında gürül gürül akan ve oldukça da şatafatlı bir yaşam devam etmekteydi.

Tabii ki insanlar karınlarının doymasını, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarının devlet tarafından garanti altına alınmasıyla da yetinebilirlerdi ama bunu kendileri tercih ettikleri sürece, oysa kimse onlara bunu sormamıştı.

Sonunda olan oldu ve mızrağın çuvala sığmayacağı görüldü; Sovyetler Birliği, ona bağlı uydu devletlerden oluşan Doğu Bloku ve Çin çöktü. Devrimden hemen sonra davetiye çıkarılan karşı devrim, fütursuzca saldırıya geçmekte gecikmedi.

Geline aşamada bugün Çin, kapitalizme tarihin görüp göreceği en uygun imkânları sunmaktadır. Kapitalist şirketler endüstrilerinin önemli bir kısmını Çin’e taşıyarak orayı adeta ucuz işgücü deposu ve çöplük olarak kullanmaya başladılar. Zira Çin’de çalışma koşullar Ortaçağ dönemini aratır derecede kötüdür, çevre kirliliği gibi sorunlardan dolayı kapitalist şirketlerin başı ağrımamaktadır. Çin, adeta bir tür çöplük ve çöp üretim merkezi olmuştur.

Eski Sovyetler Birliği’nin yerini alan Rusya ise sahip olduğu savaş sanayii ile dünyanın başına bela olmuş, önüne geleni tehdit etmektedir. Daha da kötüsü, onu içeride denetleyecek, frenleyecek sınıf mücadelesi, toplumsal bir muhalefet de mevcut değildir, buna izin verilmemektedir.

Örneğin ABD, kimi Avrupa devletleri de atom silahına sahiptirler ama dünyayı atom bombası ile tehdit edecek kadar ileri gidememektedirler çünkü kendi ülkelerindeki kamuoyu tepkisi buna engeldir.

Çin ve Rusya, dünyanın başına bela olmuş iki karşı devrimci odak durumundadır, devrim dışında onları denetleyebilecek hiçbir güç mevcut değildir.

Evet, devrim ya da karşı devrim, üçüncü bir yol yoktur. Sürdürülemeyen her devrim dizginlerinden boşalmış bir karşı devrim demektir, onu durduracak tek güç, yine devrimdir.