Bilindiği gibi ülke ve belediye yönetiminde iktidar ve seçmeni “temsil edecek” milletvekilleri, Belediye başkanları kullanılan oylarla belirlenir, çoğunluğun oylarını alan parti ya da aday yönetme yetkisi alır.
Yeryüzünde denenmiş ve en adil, meşru yöntem olarak kabul gören bu sitem, esasında gayri meşru olanı, üstelik de karşıtları, kurbanları üzerinden meşru kılan hilebaz bir ahlakın ürünüdür.
“Demokrasi” olarak da adlandırılan bu yöntemin ilk uyguladığı yer, Antik Yunan’dır, tarihi ise 2500 yıl öncesine dayanır.
Bu yöntem, o çağlarda oldukça adildir çünkü oy kullanan ve temsil edileler sadece mülk ve köle sahibi olanlardır. Nihai çıkarları aynı olanlardır (mülk ve köle sahibi olmak). Hal böyle olunca da azınlıkta kalanın çoğunluğun iradesini meşru kabul etmesinde bir sakınca yoktur. Lakin zamanla yurttaş olmanın tanımı değişip de yurttaş kabul edilen herkese oy kullanma hakkı tanınınca, azınlığın çoğunluğa tabi olması ilkesi de fiilen çökmüştür, çökmüş olması gerekirdi ama tam tersi olmuş, iyice yüceltilerek bütün dünyada yaygınlaştırılmıştır.
Evet, Antin Atina’da, Roma’da sorun değildi, çünkü oy kullananların çıkarları birbirinin zıddı değildi, bu kesimler (erkekler, mülk sahipleri) en nihayetinde ortak tarihsel çıkarlara sahiptiler. Lakin bugünün dünyasında burjuvaların, işçilerin, yoksulların, topraksız köylülerin, toprak ağalarının, kadınları, erkeklerin, eşcinsellerin, Transların, veganların, etoburların ortak çıkarlara sahip olmaları ne kadar mümkündür ki yapılan seçimler sonrası çoğunluğu elde edenlerin kararları da azınlıkta kalanlar tarafından meşru kabul edilsin?
“Ne yapalım, oy verdik ama patronların partisi çoğunluğun oyunu aldı” diyerek işçilerin kendi aleyhlerine olan bir hükümeti meşru kabul etmeleri olacak iş midir?
Tersini düşünelim, eğer seçimlerin galibi mülk düşmanı bir parti olsaydı ve bu parti, “çoğunluk benden yana” diyerek üretim araçlarını üzerinde özel mülkiyet hakkına son verip, bunları işçi sınıfı adına kamulaştırmış olsaydı burjuvalar bu kararı meşru kabul ederler miydi? Tabii ki hayır, zaten bunun örneklerini de gördük, yaşadık. Eğer öyle olsaydı 1917’de Rusya’da, 1936’da İspanya’da “iç savaş” çıkmaz, Şili gibi onlarca ülkede askeri darbeler yapılmazdı.
Mesela Türkiye’de Ateist ya da Kızılbaş bir parti iktidar olup da camilerin gelirini kesse, en azından Alevilerin yaşadıkları kentlerde camileri kapatsa, Sünni nüfus, ”Çoğunluğun oylarını alarak iktidar oldular” diyerek yapılanları meşru kabul eder miydi?
Feminist bir parti çoğunluk oylarıyla iktidar olup, kadınların aleyhine olan yasalar yerine erkeklerin aleyhine olan yasaları yürürlüğe koyacak olsa, azınlıkta kalanlar kendi aleyhlerine olan yasaları meşru kabul ederler mi?
Demek istediğim şudur: Tarihi çıkarları aynı olanların kendi aralarındaki ilişkileri azınlık, çoğunluk ilkesine göre belirlemeleri ve azınlığın çoğunluğun aldığı kararları meşru kabul etmesi doğrudur ama tarihsel çıkarları çatışan, birinin diğerinin yok ya da mağdur ederek varlığını sürdürdüğü topluluklarda azınlığın çoğunluğun kararlarını meşru kabul etmesi yanlıştır. Kendi varlık nedenine karşı bir tutumdur.
Kaldı ki aday olma, seçime katılma ve seçilebilme koşullarının eşit olmadığı bir durumda bu sistemin sonuçlarının meşru kabul edilmesi zaten akla ziyandır.
Mesela “herkesin seçme ve seçilme hakkı vardır” denilir ama bu bir yalandır. Bunun, “herkesin seyahat etme hakkı vardır” demekten farkı yoktur. Biliriz ki seyahat etmek para ile mümkündür ve çoğunluğun bu parası hiçbir zaman olmaz.
Seçme seçilme hakkı da aynı, mesela aday olmanın kuralları önceden belirlenmektedir. Parası, çevresi ya da bir partide güçlü dostları olmayan biri aday olamaz, seçilemez.
Aynı şey partiler için de geçerlidir; bir parti, devletin imkânlarını kullanarak, elinde dev bir medya gücü ile seçime giderken, diğer bir parti, üyelerinin aidatları ile seçim yarışına girmektedir; bu durumda bir seçimin ve onun sonuçlarının meşru kabul edilmesi mümkün müdür?
Peki, bu durumda ne yapmalı? Örneğin seçimlere katılmak ret mi edilmelidir? Tabii ki hayır, seçimlere katılmak ile onun kendisini ve sonuçlarını meşru kabul etmek ayını şey değil.
Örneğin komünistler, seçimlere katılırlar ama onun meşru olmadığını ve asıl meşru olanın ne olduğunu propaganda etmek için. Meşru olan nedir? Meşru olan, işçi sınıfının üretim araçları ve üretim üzerinde mutlak hâkimiyetinin olduğu, kendi kendisini yönettiği, kendi temsilcilerini doğrudan seçip, seçtiklerini denetlediği, geri çağırabildiği bir toplum düzenidir.
Ancak bu maksada bağlı olanların kendi aralarında yaptıkları seçimlerde çoğunluğu sağlayanın yönetimi meşrudur, kararlarının azınlık tarafından kabul edilmesi demokrasinin ruhuna uygundur.
Diğer türlüsü demokrasi değil, demokrasi aldatmacasıdır. Gayri meşru olanı, hile ile meşru kılmaktır.
