Nedeni Korku Değil, Ütopyanın Tasfiyesidir…

Sınır tanımayan devlet terörü, açlık sınırının altında yaşayan milyonca yoksul, çalınan bir sirenle üniversiteleri kapatılan, kaldıkları yurtlardan atılan milyonlarca öğrenci, çalışanların vergileriyle kurulan fabrikaların ve kamuya ait arazilerin satılarak paraların zimmete geçirilmesi, bir gecede kasası boşaltılan kamu bankaları ve hâlâ nüfusun yaklaşık yarısı tarafından kabul gören bir iktidar.

Üstüne bir de deprem geldi; lakin şöyle böyle değil. Yüz binden fazla ölü, evsiz ve yurtsuz kalan milyonlarca insan ve yıkılmış kentler. Üstelik bütün bunların nedeni de deprem değil, devletin ve iktidarın imar politikası

Depremin geleceği ve yıkılacakları bilindiği halde yüzbinlerce konuta imar izni verilmiş, maksat seçmenden oy almaktı. Deprem olmuş ama iktidar, “Acaba ne yapsam ki bu deprem benim sonun almasın” hesabı yüzünden üç gün boyunca depreme müdahale etmemiş. Daha doğrusu durumu ağırlaştırmak için müdahalede bulunmuş, mesela sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını engellemiş, gerek deprem bölgesiyle gerekse de göçük altında kalanlarla telefon iletişiminin kurulmasını engellemiş.

Peki, bütün bunlara rağmen nasıl oluyor da inadına bir sessizlik hâkim olabiliyor? Nedeni korku mudur? Hayır, bu durumu korkuyla açıklamak, sorumluluktan kaçmaktır zira geçmişte daha ağır dönemler yaşanmıştı; örneğin 90’lı yıllarda kayıtlara “faili meçhul” olarak geçen 20 bin cinayet işlendi. Binlerce Kürt köyü yakıldı ama direniş hep büyüdü; öyle ki Kürdistan’daki işgalci birlikler kışlalarından dışarı çıkamaz oldular.

Yalnızca Kürdistan’da değil, Türkiye’de de ağır devlet terörü vardı: İnsanlar, Gazi Mahallesi’nde uzun namlulu silahlarla nişan alınarak, Madımak’ta yakılarak öldürüldü; yüzlerce devrimci polis karakollarında işkenceyle katledildi, her direniş devlet terörüyle bastırıldı; öyle ki Cumartesi Anneleri bile eylemlerine son vermek zorunda kaldılar. Evet, bugünkü sessizliğin nedeni korku değil, ütopyanın tasfiye edilmesidir, ideolojik aidiyetsizliktir. Bunu yeniden inşa edecek olan da devrimci, anti sömürgeci siyasal önderliktir. Kürdistan’da Anti sömürgeci, Türkiye’de devrimci bir önderlik inşa edilmeden bu durum aşılamaz.