“Sen Erkeksin Anlayamazsın…”

Kadınların en çok kullandıkları, adeta bir sığına olarak gördükleri sözlerden biri de budur: “Sen erkeksin, bir kadını anlaman mümkün değil!”

Tarih bilincinden yoksun bir söz ama birçok boş söz gibi bu da bir avuntu nedenidir.

Filmlerden birinde güzel şöyle bir replik vardı: Kadın, “Bana âşık mısın?” diye sorar. Erkek, aşka inanmadığını ima eder ve sözlerine şöyle devam eder: “Eğer günün birinde evlenmeye ve çok sahibi olmaya karar verirsem, bu kadın sen ol isterim ama eşim olamayacağın kadar saygı duyuyorum sana.”

Bu sözde muazzam bir tarih bilinci var, bunu kadından önce erkek bilir, dolayısıyla da erkek, kadının halinden çok iyi anlar; çünkü kadınlığın, kadına yüklenen rolün, aşkın, evliliğin, ailenin yaratıcısı erkektir. Kadın ise bütün bunların bir aracıdır. Ben bu serüveni, insanın doğadaki hayvanları evcilleştirmesi hikâyesinin bir parçası olarak görüyorum.

İnsan, yerleşik yaşama geçip de toprağı işlemeye başlayınca hayvanların işgücünü ve bedenlerini de sömürme ihtiyacı duyar. O zamana kadar etinden ve derisinden fayda sağlamak için öldürülen hayvanlar, artık işgücü ve ticaret aracı haline de getirilirler; dolayısıyla da eve kapatılırlar.

Özel mülkiyetin, miras hakkının, ailenin, devletin ortaya çıkış tarihi ile kadının eve kapatılmasının tarihinin aynı olması bununla alakalıdır. Uzun uzadıya konuşulması gereken konular bunlar, fazla dağıtmadan en başa dönecek olursam: Evlilik; “kadınlık rollerinin” pekiştirildiği, kadının kendi hayatının öznesi olmaktan vazgeçtiği, hayatını ve bedenini ipotek altına soktuğu, tecavüzün, duygusal ve fiziki şiddetin meşrulaştırıldığı bir kurumdur; yaratıcısı da erkektir.

Hiçbir erkek, saygı duyduğu, sevdiği bir kadına bunu yapmaz, yapamaz.

Mesela tarihte işgalci devletler, işgal ettikleri topraklarda kendilerinden daha gelişmiş, özgür bir uygarlıkla karşılaşırlarsa, onu yok ederlermiş çünkü eşiti ya da kendisinden daha üstün gördüğü bir uygarlığı kölesi yapamaz; önce karşıdakinin aşağılaması gerekir.