“İnsanı tanımak için onunla yol gitmek gerekir” denir, doğrudur da; lakin bu sözde bahsi edilen yol, sadece bir metafordur; “yol” derken kastedilen, kişiyi sınamaktır.
Peki, kişi nasıl sınanır? İdeolojinin ve çıkarlar dünyasının dehlizleri tam da bu noktada başlıyor.
Herkesi aynı yerden sınamak mümkün değil, herkesin sınandığı yeri, kendisini üzerinden var ettiği yanıdır. Mesela “Türk’üm ama Türkçü, milliyetçi değilim, solcuyum” diyen biri, kendinden bile gizlediği o yerini, vatandaşı olduğu devlet savaş girdiğinde, ülkenin Milli Takımı şampiyonu olduğu zaman ele verir. Bu kişinin ırkçılık ve Türklükle sınavı o vakit mümkündür.
Benzer kriterler feminist olduğunu, ulus farkı gözetmeksizin bütün kadınları “kız kardeşi” olarak gördüğünü iddia eden, anti militarist, erkek devlet karşıtı bir kadın için de geçerlidir.
Mesela Kürt’ün sınanma yeri, Türk’ün sevinci karşında ele verdiği yanıdır. Türklerin başarısı karşında Kürtlerin refleksi, onların düşmanlarıyla aralarındaki mesafenin sağlamasını yapmak bakımından önemlidir. Bir Kürt, Türk’ün sevincinden, başarısından mutlu olduğu ölçüde kendi ulusal varlığına o derece uzak düşmüş demektir.
Mesela bir hegemonik erkek rolünü reddettiği iddia eden bir erkeğin sınanma anı, sevgilisi ya da eşi tarafından aldatıldığı andır. Erkek, kendine bile itiraf edemediği “sahip erkek” yanını o zaman ele verir.
Mesela vegan bir kişi, aç kaldığında hayvan yemeyi reddetmediği sürece sınanmış kabul edilemez.
Veyahut da vegan bir kişinin türcü olup olmadığı, uçurumda kurtulmayı bekleyen bir insan ile bir geyikten birisini kurtarması gerektiği an anlaşılabilir.
Vegan kişi, tercihini geyikten yana yapmadığı sürece potansiyel türcüdür, sınanması lazım.
Sözü Avrupa şampiyonluğu kazanan kadın voleybol takımı ile ilgili yapılan yorumlara getirmek istiyorum, öğreticiydi. Solculuk ve feminizm makyajıyla gizlenmiş Türkçülük ve vatanseverlik teşhir olmuş oldu.
Utangaç Türkçüler, “Türklüğü değil, LGBT bireyleri linç etmeye çalışan zihniyet karşında bu başarıyı sahipleniyoruz” deseler de; Türk bayrağı altında, İstiklal Marşı eşliğinde kazanılan her başarının Türklüğü yücelttiğini onlar da biliyorlar. Zaten voleybolcular de başarılarını LGBT bireylere değil, Türk milletine, Türklüğün babası Atatürk’e armağan ettiklerini ifade ettiler.
Eğer voleybolcuların kadın ve LGBT aidiyetlerine saygıları olsaydı, önce Türklüğün bayrağı ve forması altına maça çıkmayı reddeder, gider dünyanın başka voleybol takımlarında oynar, “Kadınlar ve LGBT bireyler varlar, var olacaklar” mesajını öyle verirlerdi. Bunu yapmak yerine, cinsiyetçi, sömürgeci, ırkçı bir devleti ve milleti “onurlandırma” hırsına yenik düştüler. Bu da onların sınavı oldu.
Son not: Lezbiyen aidiyeti olan kişinin “Kadın Voleybolcu” olarak adlandırılması ve kadın voleybol takımında oynaması da ayrıca kişinin kendi aidiyetine saygısızlıktır zira lezbiyenler kendilerinin “kadın” olarak tanımlamazlar, bunu da hakaret ve inkâr olarak kabul ederler.
