Şahmeran hikâyesi ve bu hikâyedeki ilk kırılma olan kuyu, çoğumuzun aklındadır. Arkadaşları tarafından ortak tarihlerinin mezarı olarak seçilen, Camsap’ın bir başına kaldığı kuyudan söz ediyorum.
Hatırlayalım: Arkadaşlarıyla ormandan ağaç keserek geçimini sağlayan Camsap, günün birinde bir kuyuya düşer, bakar ki bu bir bal kuyusudur. Camsap ve arkadaşları o günden sonra bal satarak geçimleri sağlamaya, zengin olmaya başlarlar.
Her seferinde kuyuya Camsap iner, tenekeleri bal doldurur, arkadaşları da tenekeleri yukarı çekerler.
Camsap, son kez kuyuya iner ve artık balın bittiği görür, son tenekeyi de doldurur, arkadaşları son teneke balı da yukarı çektikten sonda Camsap’ı kuyunun dibinde bırakarak onu terk ederler.
Bu, Camsap’ın ihanetle ilk karşılaşmasıdır, artık büyüme çağı başlamıştır. Camsap’ın yolunu Şahmeran’ın ülkesine düşüren de bu ihanet olur.
Hikâyenin bu yerinde anlatıcı şu soruyu sorar: Camsap, arkadaşları tarafından neden kuyuda bırakılmıştır? Zaten bal bitmiş, ortada paylaşılacak bir şey de kalmamıştır, o halde neden?
Anlatıcı, birçok neden sıralar ama sonunda sözün de bittiği noktada ortaya şu sonuç çıkar:
Arkadaşlarının Camsap’ı kuyuda bırakmalarının nedeni; kuyu bulanın Camsap olduğu ve zenginliklerini ona borçlu oldukları gerçeğini unutma arzusudur. Eğer bunu yapmasaydılar yaşamları boyunca Camsap’a borçluluk hissedecek, onunla hiçbir zaman eşitlenemeyeceklerdi. Tarihi başlatan da onun kahramanı da Camsap olacaktı.
Tarihi bildikleri gibi yazmak, bu tarihin kahramanı ve hâkimi olabilmek için Camsap’ın tarihin dışına sürülmesi gerekiyordu.
Şahmeran hikâyesinin zehri tam da bu kuyuda kendini ele verir, zaten hikâyenin bütün örgüsü de buradan beslenir.
Bu hikâyeyi, dahası Camsap’ın hikâyesini ilk okuduğumda derinlerimde bir şeyler sızlamış, Camsap’ın başına gelenlerle içimdeki sızı arasındaki akrabalığı anlayamamıştım, bunu zamanla anladım.
Bunu anladığımda çocuklar gibi sarsıla sarsıla ağladım; dışarı taşmak için yıllarca beklemiş kırılmalardan, “ihanetlerden” kalma gözyaşlarıydı bunlar. Gözyaşlarım bana ulaştıkça içimde biriken zehrin de beni terk ettiğini fark ettim.
Artık ne kızgınlığım ne de kırgınlığım kalmıştı çünkü bana karşı yapılan hiçbir kötülük, benim şahsıma yönelik değildi, bunu anlamıştım.
Camsap’ı düşündüm: Arkadaşları onu, ona kötülük olsun diye kuyuda bırakmamıştılar, onları buna iten neden, kendilerinden yana olmalarıydı. Camsap’ın yerinde bir başkası olsaydı, bu sefer de kuyuda onu bırakacaklardı.
Peki, bu onların kötülük yaptıkları gerçeğini ortadan kaldırır mı? Tabii ki hayır ama bu, kişiye özel düşünülmüş bir kötülük değildir.
Eğer düşman olunacaksa, kötülüğün kendisine düşman olmak, onu ortadan kaldırmak gerekir.
Aksi düşünce bizi ister istemez şu noktaya getirir: “Neden başkasının değil de benim başıma geldi ki?”
İnsan, kendinden yana olmaktan vazgeçmediği sürece er ya da geç birinin kuyusu olur.
Mesela düne sizin bir tek sözünüzle olmadık şeyleri göze alacak bir insan, bugün sizin kuyunuz olabiliyorsa, siz bunu hak ettiğiniz için değildir. Bunu, size kötülük için de yapmıyordur. Bunun nedeni, girdiği yeni yolda onu utandıran geçmişi kuyuya gömme arzusudur. Zira o geçmiş ortalık yerde dolaştıkça o da huzur bulamayacaktır, onun huzur bulabilmesi ya da içinde bulunduğu kirliliğin görünmez olması için geçmişin kirlenmesi gerekir.
Şahmeran’ın ilk ve son sözü şu olur: “İnsanoğlu ihanet eder!”
Ben buna ihanet değil, kendinden yana” olmak diyorum ama burada sözcüklerin önemi yoktur. Evet, insan nesli, “ihanet” eder çünkü kendinden yana olmak, ister istemez insanı bir başkasının kuyusu olmaya götürür.
