“Sen Erkeksin Anlayamazsın…”

Kadınların en çok kullandıkları, adeta bir sığına olarak gördükleri sözlerden biri de budur: “Sen erkeksin, bir kadını anlaman mümkün değil!”

Tarih bilincinden yoksun bir söz ama birçok boş söz gibi bu da bir avuntu nedenidir.

Filmlerden birinde güzel şöyle bir replik vardı: Kadın, “Bana âşık mısın?” diye sorar. Erkek, aşka inanmadığını ima eder ve sözlerine şöyle devam eder: “Eğer günün birinde evlenmeye ve çok sahibi olmaya karar verirsem, bu kadın sen ol isterim ama eşim olamayacağın kadar saygı duyuyorum sana.”

““Sen Erkeksin Anlayamazsın…”” yazısını okumaya devam edin

Gülistan Doku Cinayetinin Bininci Günü Vesilesiyle…

Gülistan Doku, Kürdistanlıdır, muhtemelen de yoksul bir ailesi var, aksi olsaydı üniversite için gideceği yer Dersim olmazdı. Anti-sömürgeci bilinçten yoksun birçok Kürt genci gibi onun da şehirli olmak, şehirli gibi yaşamak (ki bunun karşılığı zengin olmaktır) gibi hayalleri vardı.

Özellikle yoksul Kürtlerde bu ciddi bir sorundur; öyle ki İstanbul’da yaşayan 10 yaşındaki bir Kürt çocuğu, “Annemin arkadaşlarımın yanında Kürtçe konuşmasını istemiyorum çünkü yoksul olduğumuz anlaşılıyor” diyebiliyor.

“Gülistan Doku Cinayetinin Bininci Günü Vesilesiyle…” yazısını okumaya devam edin

Hafıza

Yıl 1917, henüz Ekim Devrimi yapılmamıştı, devrim de karşı devrim de olasılık dahilindedir. Rusya’nın St. Petersburg kentinde kadın işçilerin direnişi başlar. Talep edilen devrim değil, eşitlikti, erkekler kadar köle ve efendi olmaktı.

Kadınların eşitlik mücadelesi kısa sürede Ekim Devrimi’ne yol açan yangına yol açacaktı. Bunu ne devrimin liderliğini yapan Bolşevikler ne de mücadele eden kadın işçiler öngörememişlerdi.

Doğanın iç döngüsünde ve toplumsal olaylar da diyalektik tam da böyle işler; şairin dediği gibi: “… kimi zaman bir tek balık yaratır çırpıntısını bir okyanusun.”

“Hafıza” yazısını okumaya devam edin

Aklın Cinsiyeti

Aklın sınıfsal bir karakteri olduğu gibi, cinsiyeti, cinsiyetçi bir karakteri de mevcuttur ve esas olan da budur.

İnsan, akıl özelliği olan bir varlık olarak doğar ama oluşmuş bir akla sahip değildir, aklın henüz bir karakteri yoktur; tıpkı cinsiyet kimliği gibi o da sonradan oluşur. İnsanın aklı, içinde bulunduğu koşullara egemen olan değerlere göre oluşur, biçim alır. Kimsenin kolayca, “bu benim aklımdır” diyebileceği bir aklı yoktur. İnsanın kendi aklını oluşturabilmesi için evvela bunu kabul etmesi gerekir.

“Aklın Cinsiyeti” yazısını okumaya devam edin

8 Mart’ın Anlamı

Kimilerince kutlanma, kimilerince anılma, kimilerince ise mücadeleyi yükseltmeye günü olarak kabul edilen 8 Mart, esasen işçi kadınların “eşit kölelik” ve daha iyi koşullarda kölelik” hakkı için mücadelenin sonucu olarak doğmuştur.
Bu da ezilenlerin, sömürülenlerin mücadelelerinin doğasına uygundur zira ezilen veyahut da sömürülen bir topluluğun ilk mücadelesi mutlak eşitlik ve özgürlük maksatlı değil, kendisini ezen kadar eşit ya da daha iyi koşullarda sömürülmek maksatlı olur.
1857 yılında New York’da, tekstil sektöründe çalışan 40 bin kadın işçinin daha iyi ücret ve çalışma koşulları maksatlı direnişi, ikili bir karaktere sahipti. Bunlarda biri, erkek işçilerle eşit kölelik, diğeri ise daha iyi koşullarda sömürülme hakkı idi. Zira kadın işçiler, erkek işçilere nazaran daha kötü koşullarda ve düşük ücretle çalıştırılmaktaydı.
Bu bakımdan, 1857’deki kadın işçilerin direnişi hem sınıfsal hem de dar anlamda feminist bir perspektife sahipti. 129 kadın işçinin yaşamını yitirdi bu direniş, bir yanıyla da kadınn İşçilerin 1 Mayıs’ı idi.
1857 yılında New York’da başlayan direniş, zamanla bütün dünyaya yayıldı ve gerek işçi sınıfının gerekse de feminist hareketin şekillenmesinde, karakter almasında etkili oldu.
Tabii ki 8 Mart ile ilgili birçok tez, hipotez ileri sürülebilir, niyetinde tarih devam ediyor, mücadele de; bu demek oluyor ki tartışma da devam edecek. 
Lakin tartışmaya açık olmayan şudur: 8 Mart, “Bayram” olmadığı gibi “Kadınlar Günü” de değildir. 8 Mart, cinsiyetçiliğe ve sınıf sömürüsüne karşı mücadele günüdür.